22 Ekim 2010 Cuma

O ARTIK BİR ORGANIMIZ

“Hayatımız kolaylaşıyor hipnozunun peşinde dijitalize oluyor, sanallaşıyoruz.”

Türkiye’deki cep abonesi sayısı 67 milyon, yani nüfus kadar. Cep telefonu sayısı 114 milyon, yani nüfusun bir buçuk katı kadar. Baz istasyonu sayısı ise 36 bin, yani her 2 bin kişiye bir baz istasyonu düşüyor. Türkiye halkı yaklaşık olarak günde 213 milyon, saatte 8,9 milyon, dakikada 147 bin ve her saniyede 2.500 adet SMS atıyor. Aynı halk günde 203 milyon dakikayı yani 3,4 milyon saati cep telefonuyla konuşarak geçiriyor. Ve bu yıl 12 milyon kişinin 3G hizmeti alacağı tahmin ediliyor.

Pew Internet & Life Project tarafından ABD’de yapılan bir araştırmada, gençler arasında cep telefonu kullanım oranının her geçen gün daha da arttığı sonucu elde edilmiş. 2.134 kişi arasında yapılan ankete göre, 12 ila 17 yaş arasındaki gençlerin yüzde 71’i cep telefonu sahibi. Gençler arasında cep telefonu kullanım oranına yaş aralıklarına göre bakıldığında ortaya çok daha ilginç sonuçlar çıkıyor: 12 ve 13 yaşındaki gençler arasında cep telefonuna sahip olma oranı araştırmaya göre yüzde 52. Yani; daha çocuk yaşta olanların yarısından fazlası cep telefonu kullanıyor. Dünya gençleri ve çocuklarında durum böyle. Türkiye’de ise böyle kapsamlı araştırmalar yapılmıyor. Ancak 2004’te yapılan bir araştırmaya göre, Türkiye’deki gençlerin yüzde 75’i cep telefonuna sahip olmanın kendilerini güvende hissettirdiğini düşünüyor. Sonuç mu? Gençlerde anksiyete (sıkıntı), okuldan soğuma, derslerde başarısızlık, stres ve uyku bozukluğu…

Görülen o ki Türkiye tarihinde halkın bu kadar çabuk kabul edip hayatına soktuğu ve “bağlandığı” başka bir teknolojik ürün yok… aslında hayatına sokmak fiili hafif kalıyor, çünkü cep telefonunu koynuna alanlar bile var! 3G’nin getirdiği teknolojik imkanlarla sanal sevgilinizi izleyebiliyor, ondan farklı isteklerde bulunabiliyorsunuz. Bunun hazzını yaşarken, sanal kadınlara kur yapacak kadar yalnız olduğumuzu, hakiki olandan ne kadar uzağa düştüğümüzü unutuyoruz. Ama olsun: “Yaşasın, aradığımız her şey(!) ceplerimizde!”

Bu arada, Avrupa Birliği bünyesinde giysilerde taşınabilir telefon projeleri başlatılmış. Gömüldüğü yerde çiçek açan ve hatta sivrisinek kovan telefonlara ne dersiniz!

“Beyninizle Rus Ruleti Oynamak İstemiyorsanız Uyarıları Dikkate Alın!”

Geldik meselenin can alıcı yerine: Kanser yapan malzemeleri her yıl düzenli olarak, özelliklerine göre gruplara ayıran Uluslar arası Kanser Araştırma Ajansı (LARC), “elektromanyetik alanları” “muhtemel kanserojenleri içeren” 2-B grubuna aldı. Bilindiği gibi elektromanyetik alanlar, cep telefonları ya da baz istasyonlarından maruz kalınan radyo dalgalarını da içine alıyor. “Muhtemel kanserojen içeren” terimi muğlak geliyorsa, daha net bir açıklama İngiltere Radyolojik Koruma Kurulu’ndan geldi: “Cep telefonları küçük çocuklarda tümör riski yaratıyor.”

Suçlu sadece cep telefonları değil elbette, onun suç ortakları da etrafta cirit atıyor: Baz istasyonları, yüksek gerilim hatları, mikrodalga fırınlar, bilgisayarlar, televizyon ve radyo vericileri… aslında elektrikle çalışan cihazların hepsi. Bunları elektromanyetik çete diye adlandırabiliriz ya da günlük hayatın bir kesiti…

Gerçekler Satın Alınabiliyor!

Altı farklı ülkeden bilim insanının hazırladığı raporda cep telefonu radyasyonunun biyolojik zararları kanıtlarıyla beraber şöyle sıralanıyor:

• Elektromanyetik alanlara maruz kalmak belirli hücre tiplerinde gen, DNA ve kromozomlar üzerinde hasara yol açabilir.
• Isı şoku proteini (stres proteini) oluşumuna sebep olabilir.
• Bağışıklık sistemini zayıflatır.
• Elektrohipersensitiviteye (elektromanyetik alanlara karşı aşırı hassasiyet sonucu fiziksel rahatsızlıkların görülmesi) sebep olur. Elektrohipersensitivite sinir sistemi rahatsızlıkları, baş ağrısı, halsizlik, stres, uyku bozukluğu, ciltte yanma ve batma hissi, acı, alerji, göz yanması, sabırsızlık, kaşınma, kalp ritim bozukluğu, nefes alamama, denge kaybı, depresif ruh hali, konsantrasyon bozukluğu ve benzeri problemleri kapsar.
• Nörolojik ve davranışsal rahatsızlıklara sebep olabilir, İnsan beyninin elektriksel aktivitelerini değiştirebilir.
• Beyin tümörü ve akustik nöromaya sebep olabilir.
• Çocuk kanserine (lösemi) sebep olabilir.
• Alzheimer hastalığına ve meme kanserine sebep olabilir.

Bunlar burada sıralayabileceğimiz sorunlardan sadece birkaçı. Bunlara ek olarak, cep telefonlarının bir de uzun vadede etkilerine göz atmak gerekiyor, ama yukarıda sayılanların yanında bu etkiler tahmin edilemeyecek türden değil. Asıl mesele; bugün hala cep telefonlarının zararsız olduğunu ve hatta cep telefonlarını çocuklarımızın eline gönül rahatlığı ile tutuşturabileceğimizi söyleyenlerin olması. Sektör milyar dolarlarla ifade edilen bir hacme sahip. Bu yüzden gerçekler satın alınabiliyor!

Şimdiye kadar aktardığım tüm gerçekler Prof. Dr. Selim Şeker’e ait. Şeker’in Hayykitap’tan çıkan “Cep Tehlikesi” adlı kitabı, bir süre uykusuz kalmama neden olmakla beraber, uyanmamı(!) da sağladı.

İşin Duygusal Boyutu Sadece Eski Toprakları Huzursuz Ediyor!

Sevdiklerimizin özel ve tüzel tüm hayatını teknolojik cihazlarla takip ediyoruz. Ruh hallerini yüzlerindeki ifadeden değil de, mesajlarda, nasıl olduğunu bile anlamadığımız bir şekilde hayatımıza giren smiler’lardan anlamaya çalışıyoruz. Giderek mekanikleşiyor, giderek yalnızlaşıyoruz. Adına teknoloji mi diyoruz? Aslında galiba ebeveynlerimizin yeni nesille karşılaştıkları her alışkanlıklar dışı meseleye yaklaştığı gibi yaklaşıyoruz. Ama yine de alışkanlıklarımızın sıradanlığından kendimizi sıyırmaya çalışıyor, her yeni mesajla gülümsemeyi ve aynı gülümsemeyle yanıtlar yazmayı becerebiliyoruz… Deyip, kendimizi rahatlatıyoruz.

Emin değilim, ama sanırım bir yerlerde okumuştum bu cümleyi: Mouse'daki işaret parmağımla, cep telefonumdaki başparmağımın ucunda onca ömür... Anlamlandırma çabalarını bir kenara bırakıp, önlem almak için geç kalmışlığımıza yanmaya başlamadan, önlemler için rant dışı uzmanların uyarılarını dikkate almamızın zamanı çoktan geçti. Hala ne bekliyoruz?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder